“Sevgi sadece bir duygu değildir; iki sinir sisteminin birbirini sakinleştirme biçimidir.”
– Stan Tatkin, Wired for Love (2012)
Duygusal Regülasyonun Nörobiyolojik Temelleri
Romantik ilişkiler, bireyin hem psikolojik hem de biyolojik güvenlik arayışının merkezinde rol alır. Tatkin’in bu sözü, ilişkilerdeki duygusal bağlanmanın yalnızca psikolojik bir süreç olarak değerlendirilmemesi gerektiğini, aynı zamanda fizyolojik bir düzenleme biçimi olduğunu vurgular. Yakın ilişkiler, bireyin psikolojik iyi oluşu ve duygusal istikrarı açısından temel bir düzenleyici sistem görevi görür. Beynimiz evrimsel olarak ilişki kurmaya ve sosyal bağlar aracılığıyla güvenlik hissetmeye programlanmıştır. Bu bağlamda romantik ilişkiler, yalnızca duygusal paylaşım alanı olarak değerlendirilmemeli; aynı zamanda sinir sistemi regülasyonu düzeyinde bir “karşılıklı düzenleme (co-regulation)” olarak işlev görür.
Bireyin stres, tehdit veya belirsizlik durumlarında, partnerinin varlığıyla fizyolojik düzeyde yatışabilir; aynı biçimde partnerin duygusal uzaklığı veya reddi, otonom sinir sisteminde tehdit yanıtını tetikleyebilmektedir (Porges, 2011). Tatkin’in ifadesiyle, “Partnerinizin beyni, sizin sinir sisteminizin bir uzantısı haline gelmektedir; bu yüzden sevgi, aslında iki beynin güvenlik içinde kalmak için karşılıklı iş birliği yapma şeklidir” (Tatkin, 2012).
Duygusal regülasyon kavramı, bu sürecin merkezindedir. Gross’a (1998) göre duygusal regülasyon, bireyin kendi duygusal tepkilerini izleme, değerlendirme ve değiştirebilme kapasitesidir. Ancak güncel yaklaşımlar, bu süreci yalnızca bilişsel-davranışsal bir mekanizma olarak değil, bedensel ve nörofizyolojik bir süreç olarak ekleyerek ele alır. Stephen Porges’in Polyvagal Teorisi, sosyal etkileşimlerin ve bağlanma davranışlarının otonom sinir sistemi üzerinden nasıl düzenlendiğini açıklayarak psikolojiye farklı bir temel kazandırmıştır.
Porges’e göre bireyin güvenli ya da tehdit altında hissettiği durumları düzenleyen temel yapı vagus siniridir. Vagus siniri, bedenin en uzun ve en önemli sinirlerinden biridir ve Latince’de “gezgin” anlamına gelen vagus kelimesinden gelmektedir, gerçekten de beyinden çıkar ve vücutta birçok organı dolaşarak gezmektedir. Vagus siniri sadece bedensel değil, duygusal regülasyonla da doğrudan ilişkilidir. Kalp ritmini yavaşlatır, tansiyonu dengeler. Nefes alıp verirken vagal ton artarak kişinin sakinleşmesini sağlar. Travma sonrası donakalma, dissosiyasyon gibi tepkilerde vagus siniri aşırı aktif olabilir.
Duygusal regülasyon, stres azaltımı ve travma sonrası iyileşme süreçlerinde vagus sinirini şefkatli yollarla uyararak etkinleştirmek mümkündür. Bu siniri destekleyen en basit ama güçlü yöntemlerden biri, nefes verirken derin ve yavaş nefes alıp vermektir. Ayrıca soğuk suyla yüzü yıkamak, güvenli göz teması kurmak, sosyal etkileşimlerde bulunmak, meditasyon ve yoga yapmak ya da mırıldanmak ve şarkı söylemek de vagus sinirini aktive ederek bedeni sakinleştirir, sinir sistemini dengeye getirir ve kişinin yeniden güven hissini kazanmasına yardımcı olur.
İnsanlar birbirine bakış, ses tonu ve yüz ifadesi gibi ipuçları aracılığıyla sinir sistemlerini düzenleyebilir. Tatkin de bu görüşü destekleyerek şöyle demektedir: “Sevgi yalnızca bir duygu değildir; sevgi, partnerinizin sinir sistemini sakinleştirme becerisidir.” Bu bakış açısı, duygusal regülasyonun yalnızca bireysel değil, ilişkisel ve karşılıklı bir süreç olduğunu ortaya koymaktadır. Fonagy ve Target (2002), erken dönem bağlanma ilişkilerinde ebeveynin çocuğun duygusal durumunu düzenleyici bir ayna işlevi gördüğünü, yetişkin ilişkilerinde ise benzer bir “karşılıklı regülasyon” sisteminin devam ettiğini vurgular. Böylece duygusal güvenlik, psikolojik ve fizyolojik düzeyde yeniden inşa edilmektedir.
Bağlanma Kuramı Ve Duygusal Regülasyon
Bağlanma kuramı, bu nörofizyolojik zeminin temel psikolojik çerçevesini sunar. John Bowlby (1969), bağlanmayı bireyin güvenlik arayışını yöneten biyolojik bir sistem olarak açıklamıştır. Mary Ainsworth’un (1978) çalışmalarında gözlemlediği gibi çocuk, stres ve kaygı anında bakım verene yönelerek rahatlar. Bu durum erken dönemde başlayan bir fizyolojik düzenleme şeklidir. Yetişkinlikte de benzer bir mekanizma devam eder ve partnerler, birbirlerinin fizyolojik sakinleşme sistemlerinin uzantısı haline gelir.
Hazan ve Shaver (1987) bu sürekliliği göstererek romantik ilişkilerdeki bağlanma stillerinin çocukluk örüntülerine benzer şekilde sürdüğünü vurgulamıştır. Dolayısıyla güvenli bağlanma stili, hem psikolojik hem de nörofizyolojik düzeyde denge, esneklik ve güven hissi demektir. Tatkin bu durumu: “Güvenli bağlanan çiftler, birbirlerinin düzenleyicisi olmayı öğrenmiş kişilerdir. Bu, sevginin nörobiyolojik tanımıdır.” olarak açıklar.
Tatkin’in PACT Yaklaşımı: Psikobiyolojik Bir Bütünleşme
Stan Tatkin’in Psychobiological Approach to Couple Therapy (PACT yaklaşımı) modeli, bağlanma, nörobiyoloji ve uyarılma regülasyonunun bütünleştirildiği çağdaş bir çift terapisi yaklaşımıdır. Tatkin (2012), ilişkisel doyumun yalnızca iletişim becerilerine değil, partnerlerin birbirinin sinir sistemini tanıma ve düzenleme kapasitesine bağlı olduğunu savunur. Ona göre her birey, geçmişten gelen bağlanma deneyimlerinin şekillendirdiği bir “sinir sistemi haritası” taşır ve ilişki içindeki tepkileri bu biyolojik hafızaya dayanmaktadır.
Tatkin, klasik bağlanma sınıflandırmalarını yeniden adlandırmıştır. “Ada (islander)”, “dalga (wave)” ve “çapa (anchor)” kavramlarını kullanır. Bu üç stil, bireylerin ilişkide yakınlık, özerklik ve güven ihtiyaçlarını farklı biçimlerde düzenlediğini göstermektedir. “Ada” tipini karşılayan bireyler aşırı yakınlıktan rahatsız olarak geri çekilerek kaçıngan bağlanma, “Dalga” tipi bireyler duygusal güvenlik arayışında aşırı hassasiyet gösterebilerek kaygılı bağlanma örüntüsünü temsil eder. “Çapa” tipi ise ilişki içinde hem yakınlığa hem de sınırlarına saygı duyabilen güvenli bağlanma örüntüsünü temsil etmektedir.
PACT modelinin özgün yönü, terapötik süreci sinir sistemi düzeyinde etkileşim olarak ele almasıdır. Bu anlayış, duygusal güvenliği bilişsel bir kavram olmaktan çıkararak fizyolojik bir beceri haline getirmektedir. Terapide partnerlerin göz teması, yüz kasları, ses tonu ve mikro ifadelerle birbirinin limbik sistemini nasıl etkilediği değerlendirilir. Tatkin’in “secure functioning couple” kavramı, iki bireyin ilişkiyi bir biz sistemi içinde sürdürme sorumluluğunu ifade eder. Bu açıdan PACT, ilişkideki sorunları partnerlerin birbirinin sinir sistemiyle kurduğu uyum ya da uyumsuzluk üzerinden anlamaya olanak tanımaktadır. Böylece duygusal yakınlık, yalnızca psikolojik değil, biyolojik düzeyde de yeniden kurulur.
PACT Modelinin Uygulama Süreci
Tatkin (2016), PACT’ı “an be an sinir sistemi etkileşimini yeniden düzenleme sanatı” olarak ifade eder.
1. Değerlendirme Aşaması
İlk aşamada terapist, çiftin bağlanma stillerini, stres tepkilerini ve fizyolojik düzenleme biçimlerini değerlendirir. Oturum boyunca mikro düzeyde göz teması, ses tonu, yüz kas hareketleri ve nefes ritmi gibi ipuçları gözlemlenir. Böylece terapist, regülasyon eşiklerini (ne zaman taşma, donakalma veya uzaklaşma yaşadıklarını) belirlemektedir.
2. Biz Sisteminin Kurulması
PACT, bireysel savunmalar yerine ortak güvenlik sistemine odaklanır. Tatkin’in “secure functioning couple” kavramı odak noktasıdır. Terapist, çiftin birbirini tehdit olarak değil, güven kaynağı olarak görmesini sağlamayı amaçlar. Seanslarda sıkça kullanılan yöntemlerden biri partnerlerin yüz yüze oturarak birbirlerinin mikro ifadelerini görmesidir; bu da sinir sistemi düzeyinde güveni yeniden inşa etmektedir. Burada çiftin görevi, birbirini sakinleştiren ebeveynler gibi davranmayı öğrenmektir.
3. Duygusal Uyarılma Ve Regülasyon Çalışması
Terapist, partnerlerin farklı uyarılma eşiklerini fark ederek bedensel farkındalık teknikleriyle çalışır. Duygusal taşma yaşayan partnere nefes yavaşlatma, beden farkındalığı ve göz temasıyla yeniden merkezlenme egzersizleri uygulanır. Kaçıngan eğilimli bireyler için ise güvenli temas ve bedensel yakınlık toleransını artıran uygulamalar yapılmaktadır.
4. An Be An Farkındalık (“Moment-To-Moment Tracking”)
PACT terapileri, geçmiş hikâyelerden çok şimdiki etkileşim üzerine odaklanmaktadır. Terapist küçük tepkileri fark ettirerek:
“Şu anda yüzün gerginleşti, ne hissettin?”
ya da
“Eşinin ses tonu değiştiğinde içinde ne oldu?”
Bu mikro farkındalıklar, çiftin birbirinin sinir sistemini nasıl tetiklediğini yorumlamasına yardımcı olmaktadır.
5. Seans Dışı Uygulamalar
Tatkin, ev ödevi yerine “ilişki bakım ritüelleri” önerir:
• Her gün yüz yüze temas
• Tartışma sonrası “onarma (repair)” cümleleri
• Uyku öncesi kısa göz temasıyla “güvenli kapanış” ritüeli
Bu ritüeller, çiftin sinir sistemlerinde güvenli bağlanma alışkanlıklarını güçlendirerek yeniden şekillendirmesine yardımcı olur.
Türkiye Bağlamında PACT
Türkiye’de çift terapisi araştırmaları son yıllarda artış göstermiş olsa da birtakım çerçevelerle sınırlıdır. Tatkin’in PACT yaklaşımı, bu alana nörobiyolojik bir derinlik kazandırabilecek olanağa sahiptir. Türk kültüründe ilişkiler genellikle yakınlık, aidiyet ve duygusal bütünlük çerçevesinde tanımlandığından bu durum, bağlanmanın fizyolojik boyutunu anlamaya ve “karşılıklı regülasyon” kavramını kültürel olarak uyarlamaya elverişli bir zemin sunmaktadır.
Tatkin’in modelinin Türkiye’deki uygulamalarında özellikle şu noktalar önem kazanmaktadır:
• Çiftlerin öfke, sessizlik ve kaçınma döngülerinin sinir sistemi tepkileriyle ilişkilendirilerek değerlendirilmesi
• “Biz sistemi” anlayışının, bireycilik-toplulukçuluk dengesine uygun biçimde yeniden yorumlanması
Sonuç olarak, PACT yaklaşımı, güvenli bağlanmanın sadece psikolojik değil, psikobiyolojik bir deneyim olduğunu sunar. Tatkin’in sözleriyle:
“İlişki, iki sinir sistemi arasında süregelen bir müzakeredir; amaç kazananı değil, dengede kalanı bulmaktır.”
Bu anlayış, modern çift terapilerinde duygusal güvenliği yeniden değerlendirirken, Türkiye gibi ilişki odaklı kültürlerde hem teorik hem de klinik açıdan yeni bir yol haritası çizebilmektedir.


