Yas, insanın iç dünyasında derin izler bırakan en evrensel duygulardan biridir. Kaybettiğimiz birinin ardından gelen o sessizlik, yalnızca bir yokluğun değil, aynı zamanda hayatın anlamını yeniden sorgulamanın da başlangıcıdır.
Eskiden yas, genellikle içe dönük bir süreçti; paylaşımlar, yakın çevreyle sınırlıydı. Fakat giderek gelişen dijital çağ ile birlikte bu durum değişti. Sosyal medya, kayıpların artık sadece kalpte değil, ekranda da yaşandığı bir yer haline geldi. Artık acı da, özlem de, vedalar da çevrim içi bir dile sahip.
Dijital Yas ve Görünürlük Aracılığıyla Duygulara Alan Açmak
Birçok insan için sosyal medya, acısını anlatabileceği bir alan sunuyor. Kaybedilen kişinin fotoğrafını paylaşmak, altına birkaç cümle yazmak ya da sadece bir tarih bırakmak… Bunların her biri, aslında “seni unutmadım” demenin bir yoludur.
Bu paylaşımlar, bireyin içsel duygusuna bir biçim kazandırmasını sağlar. Çünkü bazen kelimeler sessizlikten güçlüdür, bazen de sessizlik her şeyi anlatır.
Yas, görünür olduğunda insanlar birbirine temas eder. Sosyal medya üzerinden gelen destek mesajları, “yalnız değilsin” cümleleri, kişinin duygusal yükünü bir nebze hafifletebilir.
Yasın paylaşılması, toplumda duyguların bastırılmadan ifade edilebilmesi adına da önemli bir adımdır. Bir zamanlar gizlenen, konuşulması zor olan ölüm ve kayıp gibi temalar artık dijital alanlarda daha açık şekilde yer buluyor.
Yasın Dijitalleşmesinin Artıları
Sosyal medyanın yas sürecine kattığı olumlu yönler elbette azımsanamaz:
-
Duygusal paylaşım ve sosyal destek: İnsan, anlaşılmaya ihtiyaç duyar. Duygularını paylaşmak, kendini ifade etmenin en insani biçimlerinden biridir. Sosyal medya bu anlamda bir “tanıklık alanı” yaratır.
-
Anıların korunması: Fotoğraflar, mesajlar, videolar artık kaybın ardından dijital birer hatıra defteri gibidir. Bu, kaybedilen kişiyle bağı sürdürmenin bir yoludur.
-
Toplumsal farkındalık: Kayıpların açıkça paylaşılması, yasın doğallığını hatırlatır. “Acıyı göstermek zayıflık değildir” düşüncesi güçlenir.
Bu yönüyle sosyal medya, yas sürecine bir ifade özgürlüğü kazandırır. Kimi için yazmak, kimi için paylaşmak; acıyı taşımayı kolaylaştırır.
Yasın Dijitalleşmesinin Eksileri
Ancak bu görünürlük her zaman iyileştirici değildir.
Bazen duyguların kamusal hale gelmesi, kişinin kendi acısından uzaklaşmasına yol açar. “Ne paylaşmalıyım?”, “Acım nasıl görünür olmalı?”, “Yeterince saygılı mı oldum?” gibi sorular, yasın doğal akışına müdahale eder.
Duygular, içten gelmek yerine dış tepkilere göre şekillenmeye başlar. Bu noktada yas, bir performansa dönüşebilir.
Bir diğer zorluk da sürekli hatırlatılma hâlidir. Sosyal medya, “bugün bu fotoğrafı paylaşmıştınız” gibi bildirimlerle kişiyi geçmişe taşır.
Bazı günler bu hatırlatmalar içimizi ısıtır, bazı günlerse eski bir yaranın yeniden kanaması gibidir. Kimi zaman bir fotoğraf, duygusal olarak iyi hissedilen bir anda bile içsel bir fırtına başlatabilir.
Kayıp üzerinden uzun zaman geçse bile, sosyal medyada karşılaşılan bir görüntü kişide geçmişe dönük bir özlemi yeniden canlandırır. Bu nedenle yas sürecinde bireylerin dijital alanla ilişkisini farkında olarak sürdürmesi önemlidir.
Fotoğrafların ve Hatıraların İnsana Etkisi
Fotoğraflar, kaybın ardından hem bir teselli hem de bir sarsılma kaynağı olabilir. Bir fotoğrafa bakmak, sevilen kişiyi yeniden hatırlamak bazen huzur verir; bazen de “geri dönmeyecek” gerçeğini hatırlatır.
Bu nedenle herkesin yas deneyimi farklıdır.
Bazı insanlar için bu fotoğraflar bağ kurmanın bir yolu iken, bazıları için geçmişe takılı kalmanın nedeni olabilir. Önemli olan, kişinin kendi duygusal sınırını fark edebilmesidir.
Fotoğraflara bakmak iyi hissettiriyorsa, bu iyileştiricidir. Ama her bakışta içsel bir boşluk ya da acı derinleşiyorsa, bir süre o görüntülerden uzak kalmak yasın doğal sürecine alan tanıyabilir.
Başkalarının Yasına Tanıklık Etmek
Sosyal medyada yalnızca kendi yasımızı değil, başkalarının yasını da görürüz. Birinin kaybını paylaşması, bir anda bizi kendi geçmiş acılarımızla buluşturabilir.
Başkalarının acısına tanıklık etmek, empatiyi güçlendirebilir; ama aynı zamanda tetikleyici de olabilir.
Bazen başkalarının paylaşımları, henüz tam kapanmamış kendi yaralarımızı yeniden açar. Bu nedenle dijital çağda yas, yalnızca kişisel bir deneyim olmaktan çıkmış; kolektif bir duygusal paylaşım alanına dönüşmüştür.
İnsan, hem kendi acısının hem de başkalarının acısının ağırlığını aynı anda taşımaya başlamıştır. Bu durum, duygusal dayanıklılığımızı da yeniden tanımlamamızı gerektiriyor.
Sonuç: Sessizlikle Görünürlük Arasında Denge Kurmak
Sosyal medya, yasın doğasını sessizlikten görünürlüğe taşımıştır. Bu yeni ifade biçimi, hem bir destek alanı hem de bir duygusal karmaşa kaynağı olabilir.
Birey için önemli olan, acısını nasıl yaşamak istediğini fark etmesidir. Kimi sessiz kalmayı seçer, kimi yazar, kimi paylaşır. Hiçbiri “doğru” ya da “yanlış” değildir; her biri kişiye özeldir.
Yas, görünür olduğu kadar görünmez bir süreçtir de. Ekranda paylaşılan birkaç cümlenin ardında, kimsenin göremediği uzun bir iç yolculuk vardır.
Ve belki de en gerçek yas, ekran ışığı sönünce, insan kendiyle baş başa kaldığında yaşanır.


