Perşembe, Kasım 13, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Mutluluğu Erteleyen Kuşak: Şimdi Değilse Ne Zaman?

“Mutlu olmak için değil, mutluluğun peşinden koşmak için yaşamak.”

Modern çağın en büyük yanılsamalarından biri, mutluluğun bir hedef olduğu fikridir. Bir yere varınca, bir işi bitirince, biri olunca, bir şey alınınca gelecek sanılan o his… “Ah bir okul bitse, ah bir işe girsem, ah bir evim olsa…” Sonu gelmeyen hedefler… Oysa biz, mutluluğu geleceğe ertelerken farkında olmadan onu sürekli kendimizden uzaklaştırıyoruz.

İşte bugünün genç yetişkinleri ve orta yaş kuşağı, tam da bu yanılsamanın içine doğdu. “Daha iyi bir hayat” mottosuyla büyütüldüler ve hep daha fazlasını hedeflediler; ama bu “daha iyinin” nerede bittiğini kimse söylemedi.

Koşullu Sevgi ve Yetersizlik Döngüsü

Psikolojiye göre bu kuşak, sürekli çabalamaya, performans göstermeye ve bunun karşılığında sürekli “yetersiz hissetmeye” koşullandırıldı. Çünkü çocukluklarından itibaren onlara verilen sevgi çoğu zaman başarıyla ilişkilendirildi.

“Aferinler, oyuncaklar, ödüller, alkışlar” notlara, diplomanın parlaklığına ya da işin prestijine verildi. Bu yüzden mutluluk, bir varoluş hâlinden çok bir kazanım hâline dönüştü. Dolayısıyla da bir şey “olmadan” mutlu olmayı beceremeyen bir nesil ortaya çıktı.

Bastırılan Duyguların Sessizliği

Bu kuşak, mutluluğu ertelerken ertelediklerinin yalnızca mutluluk olmadığını fark edemedi. Oysa mutlulukla birlikte diğer duygularını da hep ikinci plana itti. Çünkü duygularını yaşamak olduğu gibi kabul etmek demek, koşulları kaldırmak demekti.

“Ağlama, güçlü ol”, “ağıt, ağıtı getirir” gibi cümlelerle büyüyen bireyler, zamanla kendi duygusal ihtiyaçlarını bastırmayı öğrendi. Böylece “iyi olma hâli” dış dünyada sürdürülebilir görünürken, iç dünyada kronik bir boşluk hissi yerleşti. İnsanlar, kendi yaşamlarını yaşamaktan çok, onay almaya çalışan aktörlere dönüştü.

Toplumsal Tükenmişlik ve Beynin Ödül Sistemi

Ertelenen, bastırılan bu tablo zamanla toplumsal bir tükenmişlik haline gelir. Çünkü sürekli ertelemek, beynin ödül sisteminde değişiklik yaratarak onu yeniden biçimlendirir.

Mutluluğu hep gelecekte konumlandıran birey, dopamin sistemini “bekleme” moduna alır. Bu da tatminsizlik, motivasyon kaybı, hatta depresyon riskini artırır.

Bir başka deyişle, mutluluğu ertelerken beynimiz bile buna alışır; ertelemenin kendisi bir davranış modeline dönüşür.

Kıyas Kültürü ve Hedonik Adaptasyon

Mutluluğu ertelemeye sebep olan şeylerden biri de bu kuşağın “kıyas kültürü”nün içinde büyümüş olmasıdır. Küçük yaşlarda komşunun çocuğu kıyaslamasıyla başlayan serüven zamanla bireyin kendi kıyaslamalarına dönüştü.

Sosyal medyada herkesin daha mutlu, daha başarılı, daha sevilen biri olarak göründüğü bir çağda, kişi kendi yaşamına objektif şekilde bakamaz hale geldi. Her şey karşılaştırmalı bir rekabete dönüştü.

Bu durum, psikolojide “hedonik adaptasyon” olarak bilinen bir döngüyü besledi: ulaştığın her hedef kısa sürede sıradanlaşıyor ve yeni bir hedef belirlemeden tatmin hissi kalmıyor. Yani insan, kendi başarısına bile sevinemez hâle geliyor.

Kontrol İhtiyacı ve Hayal Kırıklığı Korkusu

Öte yandan mutluluğu erteleyen insanlar, aslında hayal kırıklığından korkan insanlardır. Çünkü anı yaşamak bir çeşit teslimiyettir. Oysa bu kuşak kontrolü kaybetmekten korkar.

Geleceği planlamak, acıyı geciktirmek için kullandıkları bir savunma mekanizmasıdır. “Bir gün mutlu olacağım” demek, “bugün mutsuzum ama nedenini konuşmaya hazır değilim” demenin kibar hâlidir.

Dolayısıyla mutluluğu ertelemek aynı zamanda mutsuzluğu da geçiştirmek, üstünü örtmek demektir.

Mutluluk Bir Süreçtir, Hedef Değil

Psikolojik denge, duyguların bastırılmadan tanınmasıyla başlar. Dengenin bozulması ise mutluluğun sadece bir hedef olarak kalmasına neden olur.

Mutluluk bir hedef değil, bir süreçtir. Günün sonunda önemli olan, neye sahip olduğun değil, sahip olduklarının içinde nasıl hissettiğindir.

Mutluluğu erteleyen kuşak şunu unuttu: içsel huzur, dışsal koşullardan değil, kendilik değerinden beslenir. Kendi değerinin farkında olmayan birey ise bu sonu görünmeyen yolda yürüye yürüye tükenir.

Uyanışın Eşiğinde Bir Kuşak

Şu an geldiğimiz nokta ise bence umut vadediyor. Çünkü mutluluğu erteleyen kuşak içsel bir uyanışın eşiğinde. Yoruldular, evet, ama artık anlıyorlar: hayat, planlandığı gibi değil, hissedildiği gibi yaşanmalı.

Çünkü insan, geleceği garanti altına almaya çalışırken, bugünü ipotek ediyor, var olanı kaçırıyor. Belki de asıl devrim, hiçbir şeyi beklemeden sadece o anı yaşamakta gizli.

Çünkü mutluluğu aramayı bıraktığın gün, fark etmeden ona çoktan varmışsındır. Çünkü mutluluk aranarak bulunan bir şey değil; hissedilen, yaşanılan bir duygudur.

Bir Gün Değil, Bugün

Şimdi belki de bu kuşağın önündeki en önemli görev, “bir gün”leri “bugün”e çevirmek. Hayatı, hedef listeleriyle değil, yaşanmış anlarla ölçmeyi öğrenmek.

Çünkü insanın kendine verebileceği en büyük armağan, ertelemeden yaşadığı bir dakikadır.

Selver Kılıç Erdem
Selver Kılıç Erdem
Selver Kılıç Erdem, Sağlık Bakanlığında Psikolog olarak akademik ve saha deneyimini kullanarak ruh sağlığını koruyucu eğitimler düzenliyor, toplum temelli çalışmalar yürütüyor ve bağımlılıkla mücadele, intiharı önleme ile psikososyal destek alanlarında aktif rol alıyor. Yüksek lisans sürecinde, bilişsel esneklik, iş-yaşam dengesi ve tükenmişlik ilişkileri üzerine akademik araştırmalar yapıyor. Bilimsel bilgiyi anlaşılır ve etkileyici bir şekilde sunarak geniş kitlelere ulaşmayı hedefliyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar