Salı, Kasım 11, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Kalbin Tutsaklığı: Toksik Sevginin Görünmeyen Zincirleri

Sevgiden Doğan Kayıp

Sevgi, insanoğlunun en eski ve en güçlü duygularından biridir. Hepimiz birine bağlanmak, anlaşılmak ve sevilmek isteriz; çünkü sevgi, varoluşun merkezinde yer alan temel bir ihtiyaçtır. Ancak kimi zaman bu en saf duygu bile yönünü kaybedebilir. Sevgi adı altında yaşanan bazı ilişkiler, bir noktadan sonra özgürlük değil, bağımlılık üretir. Başta birlikte büyümek amacıyla kurulan bağ, zamanla birinin diğerinin benliğini yavaş yavaş eritmeye başladığı bir alan hâline gelir. Toksik sevgi, çoğu zaman dışarıdan fark edilmez; çünkü görünürde sevgi vardır. İki insan birbirine bağlıdır, sık sık konuşur, tartışır ama kopamaz. Fakat içeride görünmeyen bir mücadele sürmektedir. Biri verirken tükenir, diğeri alırken büyür. Bu noktada ilişki, sevgi olmaktan çıkar ve dengeyi kaybetmiş bir duygusal döngüye dönüşür.

Bir Bağın İçinde Kaybolmak

Sağlıklı bir ilişki, iki bireyin sınırlarını koruyarak birbirine yaklaşmasıyla oluşur. Toksik sevgi ise bu sınırların yavaş yavaş silinmeye başladığı noktada başlar. Kişi, onu mutlu etmek uğruna kendi ihtiyaçlarını bastırır, sessiz kalır, görmezden gelir, ödün verir. Başta bu fedakârlıklar bir sevgi göstergesi gibi görünür; ancak bir süre sonra kişi, kendi sesini ve duygularını duyamaz hâle gelir. Toksik sevgi genellikle yavaş ilerler; başta küçük jestlerle, kıskançlıkla ve ilgiyle başlar. “Ben seni korumak istiyorum.” gibi cümleler kulağa güzel gelir. Fakat zamanla bu ifadelerin altına kontrol gizlenir. Kiminle görüştüğün, ne giydiğin ya da ne kadar ilgili olduğun ölçülmeye başlanır. Kıskançlık aşkın kanıtı, sessizlik incinmenin göstergesi olur. Bu noktada sevgi artık özgürleştiren değil, hapseden bir yapıya bürünür. Kişi, sevdiği insana bağlandığını değil, ondan bağımsız yaşayamadığını öğrenir.

Duygusal Bağımlılığın Kökeni

Toksik sevgiyi anlamak için onun kökenine bakmak gerekir. Çocuklukta koşullu sevgiye maruz kalan bireyler, yalnızca “iyi çocuk” olduklarında, sessiz kaldıklarında ya da başarılı olduklarında sevgi görenler, yetişkinlikte de aynı döngüyü tekrar ederler. Bu kişiler için sevgi doğal bir hak değil, hak edilmesi gereken bir duygudur. Yetişkinlikte partnerlerine de aynı inançla yaklaşırlar: “Ne kadar çok verirsem, o kadar sevilirim.” ya da “Ne kadar tahammül edersem, beni bırakmaz.” düşüncesiyle hareket ederler. Psikolog John Bowlby’nin bağlanma kuramı bu durumu açıklar. Güvensiz bağlanma stiline sahip bireyler ilişkilerde kaygılı ya da kaçıngan davranışlar sergiler. Toksik ilişkilerde bu iki stil genellikle birbirini bulur; biri sürekli yaklaşır, diğeri uzaklaşır ve bu duygusal dans bitmek bilmez.

Beynin Kimyası: Neden Kopamıyoruz?

Birçok kişi toksik bir ilişkiden ayrılmak ister, ancak başaramaz. Bunun nedeni yalnızca duygusal değil, aynı zamanda nörokimyasal bir gerçektir. Toksik ilişkiler, tıpkı bağımlılıklar gibi beyni etkiler. Partnerin ilgisi dopamin salgısını artırır, ardından gelen sessizlik bu kimyasalı düşürür ve yoksunluk hissi yaratır. Daha sonra bir mesaj, bir özür veya bir dokunuş gelir ve dopamin yeniden yükselir. Bu döngü, bir tür bağımlılık sarmalı oluşturur. Kişi aslında sevdiği kişiye değil, o kişiden aldığı kimyasal rahatlama hissine bağımlıdır. Bu da ayrılığı zorlaştırır. Çünkü acı bile tanıdık gelir. Tanıdık olan her şey beyinde güvenli olarak kodlanır. Kişi acıdan değil, bilinmezlikten korktuğu için kalır.

Manipülasyon ve Gaslighting: Sessiz Erozyon

Toksik sevginin en tehlikeli yönlerinden biri, duygusal manipülasyonun fark edilmeden işlemesidir. “Sen abartıyorsun.” ya da “Ben öyle demedim, sen yanlış anladın.” gibi cümleler, kişinin gerçeklik algısını bozar. Gaslighting, bir kişinin kendi duygularından ve algısından şüphe etmesine neden olan bir psikolojik istismar biçimidir. Kurban zamanla kendine güvenini kaybeder, sürekli özür diler hâle gelir ve partnerini haklı çıkarmaya başlar. Artık kendi düşüncelerine değil, partnerinin tepkilerine göre hareket eder. Manipülatif partner genellikle karşısındakinin empatisini kullanır; kendini anlaşılmayan veya haksızlığa uğrayan biri gibi göstererek suçluluk yaratır. Böylece kurban, ilişkideki dengesizliği düzeltmek için daha çok çabalar. Ancak sonuç hep aynıdır: Bir taraf verirken tükenir, diğeri alırken doymaz.

Psikolojik Sonuçlar: Özdeğer Kaybı

Toksik bir ilişki yalnızca duygusal olarak değil, bilişsel ve fizyolojik olarak da yıpratıcıdır. Sürekli stres altında olmak kortizol seviyesini yükseltir; uyku bozuklukları, iştahsızlık, odaklanma sorunları ve hatta fiziksel ağrılar görülebilir. Fakat en derin yara özdeğer kaybıdır. Kişi, kendini partnerinin sevgisi üzerinden tanımlamaya başladığında “O sevgi eksildiğinde ben kimim?” sorusu ortaya çıkar. Artık kendi değerini hissedebilmek için onaya ihtiyaç duyar. İşte bu noktada ilişkiyi yöneten şey sevgi değil, bağımlılıktır. Birçok kişi sevilmek uğruna kendinden vazgeçer; konuşmalarını, davranışlarını, giyimini bile karşı tarafın tepkisine göre şekillendirir. Ancak paradoks şudur: kişi ne kadar kendinden ödün verirse, o kadar daha az sevilir. Çünkü özgünlük kaybolur, yerini korku ve uyum alır.

İyileşme Süreci: Kendine Dönüş

Toksik bir ilişkiden kurtulmak yalnızca birini bırakmak değil, kendine geri dönmektir. Bu süreç bir anda değil, farkındalıkla başlar. Kişi önce görmeye, sonra kabullenmeye ve en sonunda sınır çizmeye başlar. İyileşmenin en zor kısmı, sevdiği kişiden değil, o ilişkideki kendinden vazgeçmektir. Çünkü kişi partnerini değil, o ilişki içindeki kendini özler. Psikoterapi sürecinde toksik bağların çözülmesi genellikle geçmişteki koşullu sevgiyle yüzleşmeyi gerektirir. Birey “Sevilmek için çabalamalıyım.” inancını fark ettiğinde, ilişkideki teslimiyetin nedenini anlamaya başlar. Bu farkındalık güçsüzlük değil, özgürleşmenin ilk adımıdır.

Sonuç: Sevginin Gerçek Biçimi

Toksik sevgi bazen en derin sevgi zannedilir. Oysa bu, sevgiden çok korkunun yeniden üretilmiş hâlidir. Bir ilişki seni kendinden uzaklaştırıyorsa, orada artık sevgi değil, alışkanlık, korku ve bağımlılık vardır. Gerçek sevgi “Onsuz yapamam.” değil, “Kendimle var olabiliyorum, onunla paylaşabiliyorum.” diyebilmektir. Çünkü sevgi iki eksik parçanın birleşmesi değil, iki bütün insanın birbirine dokunabilmesidir. Birini sevmek kendini kaybetmeyi gerektirmemelidir. Ve bazen en büyük sevgi, artık gitmen gerektiğini fark etmektir. Sevgi seni küçültüyorsa değil, büyütüyorsa gerçektir.

Öykü Çotak
Öykü Çotak
Öykü Çotak, psikoloji son sınıf öğrencisi ve yazar olarak Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ile sosyal fobi ve Gottman Çift Terapisi alanlarında sertifikalara sahiptir. Aktif olarak kariyer danışmanlığı ve psikolojisi eğitimini almakta olup, insan zihni ve ilişkileri üzerine bilgi birikimini yazıya dökerek okurlarıyla buluşturmaktadır. Kendini geliştirmeye devam ederek birçok alanda eğitimlerine devam etmektedir. İnsanların iç dünyalarını anlamlandırmaya yardımcı olmayı hedefleyen yazılarıyla, psikolojiyi daha erişilebilir ve anlaşılır kılmak isteyip, edindiği her bilgiyi paylaşmayı ve bireylerin gelişimine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar