İnsan ilişkilerinin temelini güven, empati ve saygı oluşturur. Ancak günümüz toplumunda iletişim biçimlerinin hızla değişmesiyle birlikte, ilişkilerde saygı kavramı giderek zayıflamakta ve zarar verici bir hale gelmektedir.
Saygı, yalnızca bir nezaket göstergesi değil; aynı zamanda psikolojik anlamda da önemli bir ihtiyaçtır. Bireylerin kendilerini değerli ve görülmüş hissetmelerini sağlayan bu kavram, ilişkilerin sürekliliğini ve duygusal güvenliğini destekler (Fromm, 1956).
Fakat dijitalleşen iletişim, hızlı tüketilen ilişkiler ve bireyci yaşam anlayışı, saygının yerini çoğu zaman yüzeyselliğe bırakmıştır. Bu durum yalnızca romantik ilişkilerde değil; aile, arkadaşlık ve iş ilişkilerinde de gözlemlenmektedir.
Psikolojik olarak saygı, bireyin hem kendi sınırlarına hem de karşısındaki kişinin sınırlarına farkındalıkla yaklaşmasını içerir. Rogers (1961), sağlıklı ilişkilerin temelinin koşulsuz kabul ve empatik anlayış olduğunu belirtmiştir. Bu anlayışın zayıflaması, ilişkilerde iletişim kalitesinin düşmesine ve duygusal bağın sarsılmasına neden olur. Bu durum zaman içinde ilişki içerisinde oluşan bağın zayıflamasına hatta kopmasına neden olabilir.
İlişkilerde saygı kavramının yok olmasının ardında birçok toplumsal, kültürel ve psikolojik etken bulunmaktadır. Örneğin bireylerin ilişki içinde “sınır” kavramına ya da “özel alan” kavramına sahip olmaması gibi. Tabii ki bunlara ek olarak sosyalleşen dünyada iletişim artık çoğu zaman “anlık yanıt verme” üzerine kurulu; bu da düşünerek, duygusal farkındalıkla konuşmayı zorlaştırmaktadır.
Diğer yandan sosyal medya platformları, bireylerin kendi yaşamlarını sürekli sergilediği ve onay aradığı bir ortam yaratırken, ilişkilerde karşı tarafı “dinleme” ve “anlama” becerisini gölgede bırakıyor (Twenge & Campbell, 2018). Böyle bir ortamda saygı, yerini görünmez bir rekabete ve duygusal mesafeye bırakır.
Empati Yoksunluğu ve Saygının Erozyonu
Saygı kavramının yok oluşunda ele alınan bir diğer önemli faktör empati yoksunluğudur. Empati, saygının duygusal temeli olarak kabul edilir. Karşıdaki kişinin duygularını, bakış açısını ve deneyimlerini anlamadan kurulan iletişim yüzeyde kalır.
Empati duyma ihtiyacı azaldıkça, bireyler yalnızca kendi ihtiyaçlarına odaklanır; bu da “karşılıklı tanınma” duygusunu zedeler. Psikolojik açıdan bu durum hem bireysel hem de ilişkisel düzeyde yabancılaşma yaratır.
Güç Dengesi, Yıkıcı İletişim ve Saygının Zayıflaması
Saygı eksikliği, ilişkilerde güç dengesinin bozulması ile de ilişkilidir. Kimi zaman bireyler farkında olmadan iletişimde üstünlük kurmaya çalışır; karşısındakinin görüşlerini küçümser, sözünü keser veya karar süreçlerinde yok sayar ve bu durum saygıyı zayıflatır.
Saygının zayıfladığı ortamlarda, eleştiri, savunmacı yaklaşım, küçümseme ve duvar örme gibi dört yıkıcı iletişim biçimi daha sık görülür. Bu tür davranışlar, özellikle tartışmalar sırasında yoğunlaşabilir. Bu da ilişkilerde güvenin aşınmasına ve duygusal eşitliğin bozulmasına yol açar.
Toplumsal Değişim ve Saygının Anlamının Dönüşmesi
Toplumsal düzeyde de saygı kavramının anlamı dönüşmektedir. Geçmişte saygı çoğunlukla hiyerarşi ve itaat kavramlarıyla birlikte anılırken; modern psikoloji saygıyı karşılıklı kabul, eşitlik ve farklılıklara değer verme olarak tanımlar (Hendrick & Hendrick, 2006).
Ancak günümüzde bu tanımın içi giderek boşalmaktadır. İlişkilerde farklılıklara saygı göstermek yerine “benim gibi ol” beklentisi baskın hale gelmiştir. Bu da ilişkilerin en temel öğesi olan özerklik duygusunu zayıflatır.
Genel anlamda saygının azaldığı hissedilen ilişkilerde bireyler genellikle kendilerini değersiz, anlaşılmamış veya görünmez hissederler. Bu durum zamanla özsaygı üzerinde olumsuz etkiler yaratır. Kendisine saygı gösterilmeyen kişi, kendi değerini sorgulamaya başlar ve bu sorgulama, içsel çatışmaları artırır.
Sonuçta bireyler arasında fiziksel yakınlık olsa bile duygusal olarak uzaklaşma yaşanır. Bu görünmez uzaklaşma, ilişkilerin en sessiz ama en yıkıcı aşamasıdır.
Sonuç
İlişkilerde saygı kavramının yeniden inşa edilmesi, sağlıklı iletişimin ve psikolojik iyi oluşun anahtarıdır. Bu süreçte bireylerin öncelikle kendilerine saygı duymayı öğrenmeleri gerekir.
Kendi sınırlarını tanımayan ya da başkalarının sınırlarını gözetmeyen kişiler, karşılıklı saygı ilişkisini sürdüremezler. Ayrıca, empatiyi yeniden hatırlamak, dinleme becerilerini geliştirmek ve farklılıkları tehdit olarak değil zenginlik olarak görmek gerekir.
Saygı, yalnızca belirli davranış kalıplarını sürdürmek değil; karşımızdaki kişiyi olduğu haliyle kabul edebilme olgunluğudur.
İlişkilerde kalıcı yakınlık, sürekli onay aramakla değil, karşılıklı kabul ve anlayışla mümkündür.
Bireylerin birbirlerinin varlığını onurlandırdığı ilişkiler, yalnızca bireysel değil toplumsal iyilik hâlini de güçlendirir.
Sonuç olarak, ilişkilerde saygı kaybı yalnızca bir iletişim problemi değil, aynı zamanda bir psikolojik denge sorunudur. Saygıyı yeniden hatırlamak, modern ilişkilerde kaybolan duygusal güvenin ve samimiyetin geri kazanılmasına katkı sağlar. Çünkü sevgi, güven ve anlayışın temeli, her zaman saygıdır.
Kaynakça
-
Fromm, E. (1956). The Art of Loving. Harper & Row.
-
Rogers, C. (1961). On Becoming a Person. Houghton Mifflin.
-
Gottman, J. (1999). The Seven Principles for Making Marriage Work. Crown.
-
Twenge, J. M., & Campbell, W. K. (2018). The Narcissism Epidemic: Living in the Age of Entitlement. Atria Books.
-
Hendrick, S. S., & Hendrick, C. (2006). Close Relationships: A Sourcebook. Sage Publications.


