“Ve düşünceler beni sarıp sarmaladı. Rahat bırakmadı. Geceler sabahlara dönüştü. Ben hâlâ kendimi sorguluyorum.
Ben ne yaptım ki benden uzaklaştı? Acaba yüzümdeki akne lekelerimi görüp de istemedi, yoksa ses tonumu mu beğenmedi?
Ya da yeteri kadar güzel olmadığım için mi konuşmayı kesti? Yeteri kadar onunla ilgilenemedim mi? Yeterli değil miyim?
Yeterli değilim işte.”
Bu durdurulamayacak kadar hızlı ve sert bir düşünce akışından sonra bir sessizlik oluşur.
Telefonun öbür ucunda çaresizlikle dolu bir sükût soluklanır.
Başımızın üstündeki saatin sesi, komşunun sessizce izlediği televizyon ve sokaktaki köpeklerin havlaması kadar duyulur bir boşluk kalır geriye.
İlişki Arayışı: Gerçek Aşk mı, Onay İhtiyacı mı?
Dünyada milyarlarca insan ilişki yolculuğuna çıkar.
“Ben artık tek olmak istemiyorum, tek olmaktan sıkıldım.” der ve birbirinden farklı insanlarla dolu bir buluşma havuzuna girer.
Tanışma uygulamalarından “kör randevulara” kadar türlü denemeler…
Kimi her dışarı çıktığında kendi insanını bulma niyetinde, kimi yalnızca bir kahve molasında o kişiyi bulmak umudundadır.
Bir buluşmadan diğerine, bir ilişkiden bir sonrakine…
Her randevunun öncesi ve sonrası, belirsizliklerle doludur:
“Beni beğendi mi?”, “Bu bizim son randevumuz mu?”, “Acaba başka birisi var mı?”
Karşısındaki insandan reddedilmekten korkar ama onun kusurunu görünce,
“Bu bir kırmızı bayrak ama ben düzeltebilirim, yeter ki beni seçsin.” der.
Ne kadar ironik, değil mi?
Sayısız buluşma, çoğu zaman hayal kırıklıklarıyla sonuçlanan enkazlara dönüşür.
Ta ki o “doğru kişi”yle karşılaşılana kadar.
Ama biz gerçekten aşkı mı arıyoruz, yoksa tüm bu çabalar sadece bize “Evet, sen yeterlisin.” diyecek birinin arayışı mı?
Belki de bütün bu koşuşturma, yalnızca doğru kişiyi bulmak için değil — kendimizi kaybettiğimiz yerde yeniden bulmak içindir.
Kendini Olduğu Gibi Kabul Etmek: Özdeğerin Kalbi
Söz konusu olan şey: özdeğer, özsevgi ve kendimizi olduğumuz hâlimizle kabul etmek.
Kalbimizin en kuytu köşesinde “Ben tüm varoluşumla yeterliyim.” diyebilmek…
Bunu kendimize söylemeye başladığımızda,
karşımızdakinin onayının, düşüncesinin ya da reddinin her zaman bizimle alakalı olmadığını anlamaya başlarız.
Çoğu zaman gözden kaçırdığımız şey, kendi değerimizdir.
Kendimizi bulmak, kendi sınırlarımızı çizmek ve olduğumuz kişiden korkmamaktır.
Ve bu hâliyle, sivilce izlerimizle, bariz görünen tüm kusurlarımızla bile,
doğru insanın bizimle uyumlanacağından emin olmaktır.
Kendini Keşfetmenin Yolculuğu
Bu keşif yolculuğu nereden başlar?
Bir seyahate çıkmak istediğinizi düşünün — hemen istediğiniz yere ışınlanamazsınız.
Önce hazırlık yaparsınız.
İlk olarak kendinize sorun:
“Beni değerli kılan nitelikler nelerdir?”
Önce kendi gözünüzde kendi değerinizi anlamak çok önemlidir.
Bir ilişki, kendini değerli hisseden iki insanın bir araya gelmesiyle anlam kazanır.
O zaman iki “tam insan” ilişkiyi birlikte inşa eder.
İlişkilerde Yönünü Bulmak
Sonra nereye gitmek istediğinizi düşünürsünüz.
Diyelim ki hayaliniz Mısır’a gitmek — güneşin altında tarih kokan, sıcak, derin ve büyüleyici bir şehir…
Ama yola çıkıp da uçağınız sizi hızlı, karmaşık ve sizi “öteki” gibi hissettiren Tokyo’ya indirirse tatmin duygunuz azalır.
Evet, güzel olabilir; ama siz oraya gitmek istememiştiniz.
İlişkiler de bazen böyle işler.
İçten içe sıcak, derin, güven dolu bir bağ isterken
kendinizi bir anda duygusal olarak uzak, sizi anlamayan birinin yanında bulabilirsiniz.
Kendinize sorun:
“Ben tam olarak nasıl bir ilişkide bulunmak istiyorum?”
Hedefinizi bildiğinizde, aynı yolculuğa çıkmak isteyen insanlar etrafınızda doğal olarak belirmeye başlar.
Doğru İnsan İçin Olduğun Gibi Yeterlisin
Diyelim ki Mısır’a gitmek istiyorsunuz ama arkadaşlarınız işten dolayı izin alamıyor.
Onların gelmemesi sizinle ilgili değildir; yalnızca farklı yolları vardır.
Sizinle aynı hedefe sahip olan insanlar, size eşlik eder ve aynı yolda ilerler.
Ve sonunda fark edeceksiniz:
Ne kadar çok insan, sizi yalnızca olduğunuz gibi seviyor.
Hiçbir maskeye, hiçbir değişime gerek kalmadan.
Çünkü doğru insan için siz, olduğunuz gibi yeterlisiniz.


