Kayboluyoruz
Hayatımızı kolaylaştırsın, zamanımızı daha verimli kullanmamızda bize yardımcı olsun, işlerimizi hızlı bir şekilde halledelim diye yaşamımızın her anında ve her alanında yanımızda olan ekranlar, ışıklar, bağlantılar kaybolmamıza neden oluyor.
Ekranların içinde kayboluyoruz. Bağlantıların arasında kayboluyoruz. Birden çok veriye aynı anda bakmaya çalışırken bazen sınırlarımızı, insanlığımızın doğasını zorluyoruz. Yaşamda var olabilmek için de çoğu zaman bu döngüye kendi isteğimizle giriyoruz.
Bir işi yetiştirmek için bilgisayar başında geçirilen uzun saatler, bir sınava hazırlanmak için izlenen sayısız videolar, dünyadan haber alabilmek için internette yaptığımız sörfler bizi uzun süreler boyunca ekrana/ekranlara kilitliyor.
Beynimizde Neler Oluyor?
Beynimiz gün içerisinde birçok bilgiye maruz kalıyor. Beyin, bu bilgilerin hangisinin eleneceğine karar vermek için kendi filtreleme sisteminin süzgeçlerinden geçiriyor. Farklı kanallardan, uzun süre düzensiz bir şekilde gelen veriler ise beyinde aşırı bir yüklenmeye sebep olarak bilişsel tıkanmayla bizleri karşı karşıya bırakıyor.
Oluşan aşırı bilişsel yük sonucunda performans düşüyor, öğrenme yavaşlıyor ve hatta sona eriyor. Öğrenilenlerin uzun süreli belleğe aktarılmasında sorun çıkıyor. Görsel ve işitsel algı kanallarında tıkanıklık oluşuyor. Yani diyebiliriz ki o aşamadan sonra aslında siz ne kadar yaptığınız işi büyük bir titizlikle devam ettirmeye çalışsanız da istediğiniz verimi elde edemeyeceksiniz.
Aşırı Bilişsel Yük / Bilişsel Tıkanma Nedir?
Günümüz yeni medyasında artık bilgiler, veriler tek bir kanaldan gelmiyor. Bilgisayarda bir mail yazarken gözümüz telefonumuza üç farklı uygulamadan aynı anda gelen bildirimlerde oluyor. Ya da televizyonda filmimizi seyrederken diğer yandan arkadaşımızla mesajlaşıyoruz.
Gelişen teknolojiyle, artan sosyal medya mecraları, iş/eğitim/eğlence platformları ile sürekli bir bilgi yoğunluğunun içerisindeyiz. Fakat insani yeteneklerimiz bu gelişime tamamen adapte olabilmek için uygun değil. Bilgiyi düzenli bir şekilde almalı, algılamalı ve sistematik olarak yönlendirmeliyiz.
Beynimiz bunu kabul ediyor, sınırlarımız bunu çiziyor. Aşırı bilişsel yüke maruz kaldığımız anda ise beynimiz durumu bedenimize gösterdiği yorgunlukla eşdeğer biçimde ortaya çıkarıyor. Kronik olarak sürekli yorgun oluyoruz. Sürekli başımız ağrıyor, odağımız kayıyor, dikkat eksikliği yaşıyoruz. Stres seviyemiz artıyor, yaratıcı düşünme ve öğrenme becerimizde azalma görünüyor. Göz sağlığımızın bozulması, duruş bozukluklarının oluşması gibi sağlık problemleri de artık çoğumuzun aşina olduğu konular halinde.
Dijital Yorgunlukla Başa Çıkmak İçin Ne Yapılmalı?
Bir süredir dijital yorgunluk konusu neredeyse çoğu platformda karşımıza çıkıyor. Değerli birçok uzman bu konu hakkında tavsiyeler veriyor, egzersizler paylaşıyor, rutinler gerçekleştiriyor. İnternette kısa bir araştırma yaptığınızda hatta yapay zeka robotuna sorduğunuzda bu örnekler hakkında hızlıca yanıt alabilirsiniz.
Elbette birçok yaklaşım dikkate değer ve dijital yorgunluk ile başa çıkarken uygulanması gereken noktalar. Fakat ben bu aşamada başka bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Dijital yorgunluk ile başa çıkmanın aslında en kritik noktası “farkındalık”.
Kendimizin farkında olmak. Yaşadığımız “an”ın, bulunduğumuz ortamın, hayattaki amacımızın, yaptığımız işin, geçirdiğimiz zamanın farkında olmak. İşe önce farkında olarak başlamalıyız.
Ekranın başında geçirdiğimiz süreyi neden ve niçin yapıyoruz farkında olmak. Bu süre bizim hayatımızı ne kadar yönetiyor, farklı kanallardan gelen bildirim bombardımanının aslında ne kadarını istiyoruz? Mecbur olduğumuz için maruz kaldığımız aşırı verinin düzenini biz mi yoksa başkaları mı oluşturuyor?
Bu yüzden işe önce farkında olarak başlamalıyız.
“Ben tüm gün işte çalışıyorum ve yöneticim kısa sürede çok fazla görev veriyor. Farklı sekmelere, bilgi yığınına mecbur kalıyorum.” dediğinizi duyar gibiyim. Ben de size şunu diyorum ki; çalışma düzeninin metodunun nasıl bir yaklaşımla devam ettiğinin farkında mısın? Çünkü bunu değiştirmek senin elinde. Üstelik daha çok verim alacaksın.
Telefonuna gelen bildirimleri neden kaçırmak istemiyorsun? Saatlerce bir ekranda video kaydırmak sana ne anlam ifade ediyor? Peki uyku kalitenin fiziksel ve ruhsal anlamda seni ne kadar etkilediğinin farkında mısın? Uyku kaliteni düşüren etkenin de hayatımızın her alanına yayılan ekranlar olduğunu söylesem ne değişirdi?
Sorulacak çok soru var aslında. Farkında olmak da başlangıç. Sonrasında çok fazla yol açılıyor önümüzde. Dijital yorgunlukla başa çıkmak için yapılabilecek birçok egzersiz var. Farkında olmak, sistemi kurmak ve uygulamak çok kolay. Teknolojinin hayatınızın her anını etkilemesine son verebilirsiniz.
Psikolojik Yaklaşımlar ve Destek Yöntemleri
Günümüzde farklı teknikler ve psikolojik yaklaşımlar da oldukça etkili yöntemler olarak karşımıza çıkıyor. Bu aşamada NLP ve EMDR gibi farklı psikolojik yaklaşımlardan destek alınabilir. Daha önceki yazılarımda EMDR odaklı psikolojik danışmanlıktan bahsetmiştim.
NLP (Beyin Dili Programlama) ise, farklı metod ve teknikleriyle bu noktada oldukça destekçi oluyor. Çapa tekniği ile farkındalığımızı artırırken, yeniden çerçeveleme tekniğiyle davranışlarımızın olumlu yönde değişmesine yardımcı olur.
Dijital yorgunluğun hayatımıza etkilerini azaltmak ya da başa çıkma noktasında neler yapabileceğimizi söylemek dışında kaybettiğimiz odağımızı yeniden toplamamızda, düşüncelerimizi ve bakış açımızı olumlu yönde geliştirmemizde, farkındalığımızın artmasında, kaybolduğumuz ekranlardan sıyrılmamızda yardımcı olur.
NLP’yi gelecek yazılarımda detaylı bahsediyor olacağım.
Kaynakça
Çakmak, E. K. (2007). Çoklu ortamlarda dar boğaz: Aşırı bilişsel yüklenme. Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 27(2), 1–24.
Kiraz, E. (2021). Yeni medya ve aşırı bilişsel yüklenme. Abant Kültürel Araştırmalar Dergisi, 6(11), 159–173.
Yüksel, E. (2025). Dijital gece vardiyası: Sosyal medyada uzun süre gezinmek zihnimize nasıl bir etkide bulunur? Academy Global Conferences & Publishing. 13–15.


