Salı, Ekim 21, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Bitiş Sandığın Başlangıç: Boşanma Süreci

Bazı kelimelerin sesi yük taşır. Boşanma da onlardan biridir. Duyulduğu anda, zihinde bir ayrılığı, bir yıkımı, bir yarım kalmışlığı çağrıştırır. Çoğu zaman da büyük bir kaybı, geri dönülmez bir çöküşü işaret eder. Oysa bazı bitişler, sandığımızdan çok daha sessiz, çok daha şefkatli olabilir. Bazen, en derin iyileşmeler, “bitti” diyebildiğimiz o duru anlarda başlar.

Boşanmayı konuşmak kolay değildir. Hele ki dışarıdan bakıldığında, biten bir ilişki eksik kalmış gibi yorumlanırken… Toplumun çizdiği başarı normlarının dışında kalan her şey gibi, boşanma da çoğu zaman “başaramamak” olarak etiketlenir. Oysa gerçek şu ki, boşanmak her zaman bir başarısızlık değildir. Bazen yalnızca birlikte yürümeye çalışmanın çok zorlaştığı bir noktada, ilerleyebilmenin tek yoludur. Her ilişki sonsuza kadar sürecek diye bir kural yoktur. Ve her bitiş, illaki kayıp anlamına gelmez.

Boşanma, bir yıkım değil çoğu zaman bir dönüşüm sürecidir. Tıpkı mevsimlerin döngüsü gibi, insanlar ve ilişkiler de zamanla biçim değiştirir. Bazı ilişkiler büyür, gelişir, bazıları ise belirli bir noktada tamamlanır. Bu yazıda boşanmayı yalnızca bir evliliğin sonlanması olarak değil, bir ilişkinin farklı bir forma evrilmesi, bireysel olarak yeniden doğuş anlamına gelen psikolojik bir geçiş süreci olarak ele alacağız.

Boşanma, sadece iki kişinin yollarını ayırması değildir. Aynı zamanda bireylerin geçmiş, şimdi ve geleceğe dair kurguladıkları hayat senaryolarını yeniden yazdıkları bir kırılma anıdır. Evlilik boyunca şekillenen ortak kimlik, boşanma ile birlikte çözülmeye başlar. Bu çözülme sadece kişilerarası düzlemde değil, bireyin kendi iç dünyasında da yaşanır. Kimi zaman bir eşten, kimi zaman bir yaşam rolünden, kimi zaman da bir hayal kırıklığından vedalaşmak anlamına gelir.

Bu süreç çoğu zaman bir yas tepkisi ile birlikte yaşanır. Ancak bu yas yalnızca eşin kaybına değil, aynı zamanda ortaklaşa kurulan düzenin, geleceğe dair planların, paylaşılan kimliğin ve hatta bazı benlik parçalarının kaybına yöneliktir. Yasın şekli, bireyin kişilik yapısına, bağlanma stiline, önceki deneyimlerine ve sosyal destek ağına göre değişir. Kimileri için bu süreç derin bir yalnızlık, suçluluk ya da değersizlik hissiyle şekillenirken, kimileri içinse bir özgürleşme, yeniden nefes alma ve kendilik alanına dönüş deneyimi olabilir.

Boşanma, aynı zamanda kişinin öz değeriyle yüzleştiği, kendini sorguladığı bir dönemdir.
“Ben nerede hata yaptım?”, “Yeterince emek verdim mi?”, “Bir daha sevilebilir miyim?” gibi sorular bu süreçte sıkça karşılaşılan içsel yankılardır. Terapötik süreçte bu sorgulamalar oldukça kıymetlidir. Çünkü sadece geçmişi anlamlandırmaya değil, gelecekte daha sağlıklı ilişkiler kurmaya da zemin hazırlar. Birey, ilişkisel örüntülerini fark eder, duygusal ihtiyaçlarını yeniden tanımlar ve sınırlarını gözden geçirir. Tüm bunlar iyileşmenin yapı taşlarıdır.

Toplumsal roller ve kalıplaşmış normlar, özellikle kadınlar açısından bu süreci daha da zorlaştırabilir.
“Boşanmış kadın” olmanın hala belli anlamlar taşıdığı, kimi çevrelerde damgalanmaya neden olduğu kültürel bağlamlarda, kadınların kendi yaşadıkları süreci açıkça ifade etmeleri dahi zorlaşabilir. Oysa boşanma, bir kadın ya da erkek için eksiklik değil, çoğu zaman artık sürdürülebilirliği kalmamış bir birliktelikten onarıcı bir şekilde ayrılma kararıdır. Bu yönüyle boşanmayı yalnızca evlilikten çıkmak değil, bireysel bir büyüme ve dönüşüm süreci olarak görmek gerekir.

İlişkiler, tıpkı canlı organizmalar gibi yaşar, evrilir, bazen değişime direnir, bazen de biçim değiştirerek varlığını sürdürür.
Boşanma, bir ilişkinin tamamen sonlanmasından ziyade, o ilişkinin artık sürdürülemez hale gelen formunun değişmesidir.

Her ilişki sürmek zorunda değildir ve her sona eren ilişki kayıp anlamına gelmez. Bazen boşanma, bir gelişimin, içsel bir büyümenin, bireysel bütünlüğün yeniden kazanılmasının başlangıcıdır. Kimi zaman bir ilişkide kalmak, kendinden vazgeçmek anlamına gelirken, ayrılmak, kendine yeniden dönmektir. Bu nedenle boşanma, cesaretin, özsaygının ve içsel sınırların bir ifadesi olarak da değerlendirilebilir.

Boşanma, bir son değil, bir geçiştir.
Her bitiş, beraberinde yeni bir başlangıç ihtimali taşır. Bu süreç kolay olmayabilir. Yasla, sorgulamayla, yalnızlıkla ve belki de yeniden inşa ile geçer. Ancak tüm bunların ortasında bireyin kendine dönmesi, kendi sesini yeniden duyması mümkündür.

Psikolojik olarak boşanmayı bir “yenilgi” değil, bir “yeniden yapılanma” olarak görebilmek, bireyin bu süreci daha sağlıklı, daha farkındalıklı ve daha şefkatli bir yerden deneyimlemesini sağlar. Bazen en büyük iyileşmeler, devam etmekte ısrar ettiğimiz yerleri bırakabildiğimizde başlar. Çünkü bırakabilmek yalnızca bir son değil, kendine yeniden sarılmanın en sessiz halidir.

Nurşah Şule Eda Kalkan
Nurşah Şule Eda Kalkan
Lisans eğitimini Atılım Üniversitesi’nde İngilizce eğitim diliyle ve onur öğrencisi olarak tamamlayan Psikolog Nurşah Şule Eda Kalkan, şu anda Ufuk Üniversitesi’nde psikoloji yüksek lisans eğitimine devam etmektedir. Yetişkinlerle bireysel psikoterapi ve çiftlerle danışmanlık süreçlerinde çalışmaktadır. Yeme Bozuklukları Akademisi’nden psikodiyet psikoloğu olarak mezun olan Kalkan, Hürol Fışıloğlu’ndan Aile ve Evlilik Terapisi eğitimi almış; bunun yanı sıra ileri düzey Bilişsel Davranışçı Terapi, Kabul ve Kararlılık Terapisi, Hipnoz ve İmge Terapi gibi pek çok alanda profesyonel eğitimlerini tamamlamıştır. Akademik süreçleri boyunca çeşitli seminerler ve gönüllü saha deneyimleriyle mesleki gelişimini zenginleştirmiştir. Sosyal medya platformlarında psikoloji içerikleri paylaşarak daha geniş kitlelere ulaşmayı ve toplumsal farkındalığı artırmayı hedefleyen Kalkan, Psychology Times Türkiye’deki yazılarıyla da psikolojinin hem teorik hem pratik boyutlarını okuyucularla buluşturmayı amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar