Hayatımızda bazı tarihler vardır; takvimde sıradan bir gün gibi görünse de içimizde bir ağırlık bırakır. O gün geldiğinde açıklayamadığımız bir huzursuzluk hissederiz, belki uyuyamayız, belki sebepsiz bir hüzün kaplar içimizi. “Bugün neden böyle hissediyorum?” diye düşünürüz, ancak belirli bir neden bulamayız.
İşte bu farkında olmadan yaşanan duygusal dalgalanmaya psikoloji literatüründe Yıldönümü Etkisi denir (İngilizce: Anniversary Effect).
Bu etki, geçmişte yaşanmış travmatik bir olayın yıl dönümünde veya o tarihe denk geldiğinde, kişinin sanki olay yeniden yaşanıyormuş gibi duygusal, zihinsel ve bedensel tepkiler göstermesi durumudur. Kayıp, kaza, ayrılık, ameliyat, doğal afet veya bir ilişkinin sonu…
Ne yaşandıysa, bıraktığı iz zamanla silinmez — yalnızca biçim değiştirir.
Bilinçdışı Bir Hatırlama Biçimi
Psikolojik açıdan bakıldığında, Yıldönümü Etkisi bir tür “bilinçdışı hatırlama biçimi” olarak görülür.
Beyin zamanı yalnızca kronolojik olarak kaydetmez; duygular, kokular, sesler ve mevsimlerle kodlar.
Örneğin, bir sonbahar günü bir kayıp yaşadıysanız, sonraki sonbaharlarda aynı havayı solumak bile o dönemin duygusunu tetikleyebilir.
Bu süreç beynin duygusal hafızayı yöneten limbik sistemiyle ilgilidir. Özellikle amigdala (tehdit algısı ve korku hafızası) ve hipokampus (olayların zaman ve mekân bilgisini saklayan bölge) travma anında birlikte aktif hale gelir.
Aradan yıllar geçse de, benzer çevresel ipuçları aynı nöral devreleri harekete geçirir.
Beyin Unutsa Da Beden Hatırlar
Travma yalnızca zihinsel bir yara değildir; aynı zamanda bedensel bir hafızadır.
Bu nedenle bazı insanlar, yıldönümü geldiğinde sebebini anlayamadıkları fiziksel belirtiler yaşarlar:
Kas gerginliği, mide ağrısı, baş dönmesi, uykusuzluk veya genel bir halsizlik…
Bu belirtiler, aslında bedenin konuşma biçimidir.
Danışanlar bazen terapi sırasında şöyle derler:
“Eylül ayında hep kötü hissediyorum ama nedenini bilmiyorum.”
Biraz derine inildiğinde, yıllar önce Eylül ayında yaşanmış bir kayıp, ayrılık veya tehdit duygusu ortaya çıkar.
Bu nedenle Yıldönümü Etkisi, bilinçdışının bir dilidir.
Duygusal Tepkilerin Dalgası
Bazı psikologlar bu durumu “Anniversary Reaction” olarak adlandırır.
Tepkiler kişiden kişiye değişir:
Kimi çökkün hisseder, kimi sinirli ya da tahammülsüz olur, kimi ise rüyalarında geçmişte yaşadığı olayı yeniden deneyimler.
Kayıp yaşayan bireylerde bu dönemlerde yoğun özlem, suçluluk veya “hala atlatamadım” düşünceleri görülebilir.
Ancak bu bir gerileme değil; yas sürecinin doğal bir dalgalanmasıdır.
Yas düz bir çizgide ilerlemez; bazen yıllar sonra bile bir dalga gelir ve geçer.
Yıldönümü Etkisi de bu dalgalardan biridir — travmanın kalıntısı değil, iyileşme sürecinin yankısıdır.
Zamanın Döngüselliği ve Bilinçdışının Takvimi
Zihin zamanı lineer algılasa da, bilinçdışı döngüseldir.
Takvimdeki tarih döndüğünde, aynı tarih bizde aynı duyguyu tetikleyebilir.
Bu yüzden Yıldönümü Etkisi yalnızca geçmiş olayları değil, insanın zamanı deneyimleme biçimini de yansıtır.
Bazı kültürlerde anma törenleri, yas günleri ve ritüeller olmasının nedeni de budur.
İnsan zihni, döngüsel olarak geçmişle bugünü bağlamak ister; çünkü bu bağ anlam üretmenin bir yoludur.
Yıldönümü Etkisi, bir tür psikolojik hatırlama ritüelidir ve ruh kendi takvimini tutar.
Fark Etmek, Hatırlamak ve Dönüştürmek
Bu etkinin en önemli yönü farkındalıktır.
Kişi yaşadığı duyguları “bugünkü bir sorun” olarak değil, geçmişin yankısı olarak fark ettiğinde, duygular anlam kazanmaya başlar.
“Demek ki o tarihte kötü hissetmemin nedeni geçmişte yaşadığım olayın izleriymiş.”
Bunu diyebilmek, hem bedensel hem duygusal hafızayı yatıştırır.
Psikoterapi sürecinde bu farkındalık çalışılır.
Travma odaklı terapi, duygu odaklı yaklaşımlar, imgeleme teknikleri veya EMDR gibi yöntemler, beynin travma anındaki donmuş bilgiyi yeniden işlemesine yardımcı olur.
Bazen o günü yeniden anlamlandırmak da şifalıdır:
Bir anma mektubu yazmak, sembolik bir ritüel yapmak, olayı hatırlamak ama aynı zamanda bugünkü benliğine teşekkür etmek…
Bu tür sembolik eylemler, bedensel hafızaya “Artık güvendesin” mesajı verir.
Doğum Günlerinde Hissedilen Hüzün
Yıldönümü Etkisinin ilginç bir biçimi, doğum günlerinde hissedilen açıklanamayan hüzün veya yalnızlık duygusudur.
Bazı insanlar bu günlerde sebepsiz yere üzülür, kutlanmak istemez ve “Doğum günlerinden nefret ediyorum” derler.
Bu hissin kökeninde, doğumun kendisinin bir travma olabileceği fikri yatar.
Bebek için doğum, rahmin sıcak ve güvenli ortamından soğuk, gürültülü bir dünyaya geçiştir.
Anneyle bir bütünken ani ayrılık, “ilk ayrılık travması” olarak kabul edilir.
Bu nedenle doğum günlerinde hissedilen hüzün, o ilk ayrılığın bilinçdışı yankısı olabilir.
İyileşmenin Anahtarı: Anlam Vermek
Yıldönümü Etkisiyle baş etmek için duyguları bastırmak yerine onlara anlam vermek gerekir.
Bazen gelen hüzün, geçmişin bugüne kapı çalmasıdır.
O kapıyı açmak, duyguyu fark etmek, gerekiyorsa üzerine konuşmak veya yazmak, hem farkındalık hem de şifa getirir.
Danışanlarıma sıkça şunu söylerim:
“Bazı tarihler silinmez; çünkü onlar artık senin hikâyenin bir parçasıdır.
Ama onları hatırladığın biçimi değiştirebilirsin.”
Zamanla o tarihler yalnızca acının değil, dayanıklılığın ve büyümenin sembolü hâline gelir.
Yıldönümü Etkisi, insan zihninin derinliğini, karmaşıklığını ve anlam arayışını gösterir.
Beden unutmaz, çünkü hatırlamak hayatta kalmanın bir yoludur.
Ancak her hatırlama, aynı zamanda bir iyileşme fırsatıdır.
Belki de doğum günlerinde ya da “nedenini bilmediğimiz” hüzünlü günlerde kendimize şunu hatırlatmalıyız:
“Ruhumuz, geçmişteki bir anıyı sessizce selamlıyor.”
Bir zamanlar korkan, kaybolan veya yalnız hisseden parçamızı sevgiyle hatırlamanın tam zamanı.


