Çarşamba, Kasım 12, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Bastırdıklarımız Gerçekten Yok Oluyor mu? Görmezden Geldiğimiz Duyguların Sessiz Hikâyesi

Hepimiz zaman zaman bazı şeyleri unutmak isteriz. Birinin kalbimizi kırdığı o günü, utandığımız o anı ya da kendimizi değersiz hissettiğimiz bir konuşmayı… Bazen o kadar ağır gelir ki hissettiklerimiz, zihnimiz “şimdilik bunu bir kenara koyalım” der. İşte bu noktada bastırma dediğimiz mekanizma devreye girer.
Psikolojide bastırma, Freud’un tanımıyla, kabul edilemeyen dürtülerin ya da acı verici duyguların bilinçdışına itilmesidir. Bu, aslında zihnin bizi koruma biçimidir. Bastırma bir tür “psikolojik savunma sistemidir”: acıya dayanamadığımızda devreye girer ve bizi o anda parçalanmaktan korur. Ancak unutulmaması gereken bir şey vardır. Bastırılan hiçbir şey gerçekten kaybolmaz, sadece kılık değiştirir.

Zihnin Arşivi: Duygular Nereye Gider?

Zihin, dayanamadığı duyguları derin bir klasöre gizler. Küçük bir çocuk, ailesi tarafından eleştirildiğinde utanç duyar. Bu duyguyu taşıyamaz ve bastırır. Yıllar sonra yetişkin olduğunda eleştiriye aşırı duyarlılık gösterir, öfkelenir ya da savunmaya geçer. Yani çocuklukta bastırdığı utanç, yetişkinlikte davranış kılığına bürünmüştür.
Zihnimiz bir anlamda mükemmel bir arşivcidir: hiçbir şeyi tamamen silmez, sadece etiketini değiştirir.

Bastırılanın Dönüşü: Sessiz ya da Gürültülü

Bastırılan duygular bir şekilde geri döner; bazen sessizce, bazen gürültüyle. Hoşlanmadığınız bir kişinin doğum gününü “unutmanız”, aslında bilinçdışı bir reddin işaretidir. Patronunuza öfkelendiğinizde sessiz kalıp, eve geldiğinizde sevdiklerinizle tartışmanız ise bastırılan öfkenin daha güvenli bir hedef bulmasıdır.
Freud’un deyimiyle “rüyalar, bastırılmış arzuların kraliyet yoludur.” Çocuklukta yaşanan bir kayıp, yıllar sonra “kaybolma” temalı rüyalarla dönebilir. Bazen bastırılan stres mide ağrısına, bastırılan öfke migrene, bastırılan kaygı nefes darlığına dönüşür. Beden konuşur çünkü duyguların dili bedende yankılanır.

Modern Çağda Bastırma ve Duygusal İnkâr

Modern çağda bastırma artık sadece bireysel bir savunma değil, toplumsal bir alışkanlık haline geldi. “Hep güçlü olmalıyım”, “geçmişe takılmamalıyım”, “iyi düşün, iyi olsun” gibi söylemler, duygusal inkârı meşrulaştırıyor.
Sosyal medyada sürekli gülümseyen yüzlerin arasında üzüntüye, öfkeye, hayal kırıklığına yer kalmıyor. İnsanlar duygularını bastırarak “iyiymiş gibi yapmayı” öğreniyor. Oysa duyguları görmezden gelmek, onları yok etmez; sadece sessizleştirir. Sessizleşen duygular ise bir gün başka bir yerden ses verir — aniden patlayan öfke nöbetiyle, kaygı atağıyla, bitmek bilmeyen bir yorgunluk hissiyle…

Beynin Biyolojik Bedeli

Beyin, duyguları bastırdığında yalnızca zihinsel bir süreci değil, biyolojik bir bedel de öder. Nörolojik araştırmalar, bastırılan duyguların limbik sistemde (özellikle amigdala ve hipokampüs bölgelerinde) kalıcı izler bıraktığını gösteriyor.
Yani “unutmak” sandığımız şey, aslında beynin duygusal belleğinde dondurulmuş bir kayıt gibi saklanıyor. Beden de bu kaydın yükünü taşır. Sürekli bastırılan öfke, kaslarda gerginlik yaratır; ifade edilemeyen yas, kronik yorgunlukla kendini gösterir. Kısacası, beden geçmişin günlüğünü sessizce tutar.

Bastırmanın Bedeli: İçsel Ağırlık

Kısa vadede bastırmak işe yarar. Çünkü o anda hissettiğimiz yoğun duygularla baş edemeyiz. Zihin, “şimdilik rafa kaldıralım” der. Ancak bastırılan her şey zamanla ağırlık yapar. Bu ağırlık, içsel huzursuzluk, tekrarlayan döngüler, nedensiz gerginlikler ve ilişkisel çatışmalar olarak karşımıza çıkar.
Aslında tüm bu belirtiler, zihnin “artık bak buraya” deme biçimidir.

Terapi Süreci ve Bastırılanla Yüzleşmek

Psikoterapi, özellikle psikodinamik yönelimli çalışmalar, bastırılmış duygularla güvenli bir biçimde yüzleşmeyi sağlar. Terapi odasında kişi, tekrar eden ilişkisel örüntülerini fark eder. Sözcüklerin arasına gizlenen duygular dinlenir, rüyalar, çağrışımlar ve hatta sessizlikler bile anlam taşır.
Zamanla “ben bunu aslında hep içimde taşıyormuşum” farkındalığı ortaya çıkar. Bastırılan duygu görünür hale geldiğinde artık yönetilemez olmaktan çıkar. Bastırılanla yüzleşmek kolay değildir, ancak özgürleştiricidir. Çünkü bastırılan, görüldüğünde anlamını yitirir.

Kuşaklar Arası Sessizlik

Bastırma yalnızca bireysel bir süreç değildir; bazen kuşaklar arası bir sessizlik olarak da aktarılır. Anne-babasının kendi acılarını bastırarak büyüdüğü bir çocuk, duygularını ifade etmeyi “tehlikeli” sayabilir.
Bu nedenle aynı suskunluk, bir sonraki kuşağa da geçer. Duygular konuşulmadıkça, hikâyeler tamamlanmadıkça bastırma bir aile geleneğine dönüşür. Terapi, işte bu sessiz zincirleri kırma şansı da verir.

Sonuç: Gerçek İyileşme

Bastırma, insan olmanın doğal bir parçasıdır. Hepimiz zaman zaman dayanamadığımız duyguları saklarız. Fakat bastırılan hiçbir şey kaybolmaz; sadece biçim değiştirir.
Eğer tekrarlayan döngüler, açıklanamayan öfke, suçluluk ya da fiziksel gerginlikler hayatınızda sık sık karşınıza çıkıyorsa, zihninizin bir yerinde “gör beni” diyen bir duygu olabilir. Çünkü halının altına süpürdüklerimiz yok olmaz; yalnızca biz hazır olana kadar bekler.
Gerçek iyileşme, o duygularla barıştığımızda başlar. Bastırmak bizi bir dönem korur ama sonsuza kadar taşıyamayız. Zamanı geldiğinde yüzleşmek, aslında kendine dönmektir.

Merve Doğru Akıncı
Merve Doğru Akıncı
Merve Doğru Akıncı, psikolog ve yazar olarak psikoterapi, danışmanlık ve gönüllü çalışmalar alanında deneyim sahibidir. Psikoloji lisans eğitiminin ardından bilişsel davranışçı terapi, psikodinamik terapi, duygu odaklı terapi ve kısa süreli çözüm odaklı terapi üzerine uzmanlaşmıştır. Ergen ve yetişkinlerle bireysel terapi süreçleri yürütmekte, öğrenci koçu olarak akademik ve kişisel gelişim alanlarında rehberlik sağlamaktadır. Psikolojiyi herkes için anlaşılır ve erişilebilir kılmayı hedeflemekte, gönüllü projelerde yer almakta ve podcast aracılığıyla psikoloji temelli içerikler üretmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar